Ege Basım, İstanbul, 2015
İstanbul: Bir Tıp Tarihi Başkenti ve Sergisi
İstanbul, dünya uygarlık tarihinin en önemli kentlerinden birisidir. Yakın zamanda yapılan kazılarda ortaya çıkan bulgulara göre, İstanbul’daki ilk yerleşimler 8.000 yıl öncesine dayanıyor. İlk sakinlerinden günümüze kadar İstanbul eşsiz nitelikleriyle bir çekim merkezi olmaya devam etmiş ve bu kadim kent 1.600 yıl boyunca kesintisiz biçimde başkentlik yapmıştır (1). Hem Bizans Döneminde hem Osmanlı Döneminde siyasi, ekonomik ve kültürel bir başkent olarak İstanbul’da çok farklı kültürler, diller, dinler ve topluluklar birlikte ve birbirleriyle etkileşerek yaşamıştır.
İstanbul’un tıp tarihi açısından da mirası oldukça zengindir: Orta Asya ve Şaman halk geleneklerinden, Helenistik Tıp’a, Galen Tıbbından İslam Tıbbına, Bizans Tıbbından Osmanlı Tıbbına kadar geniş bir yelpaze. İstanbul tıp pratikleri ve teorileri açısından çok farklı unsurların birleştiği; yorumlanıp harmanlandığı kozmopolit bir kenttir. Farklı uygarlıkların tıp anlayışlarının sentezlendiği İstanbul, Osmanlı Dönemi’nde de tıp açısından “kültürlerüstü” bir niteliğe sahip olmaya devam etmiştir (2).
Batı dünyasındaki hastane geleneğinin kökeni Bizans İmparatorluğu’na dayanır. İstanbul, ilk Hristiyan hastanelerinin kurulduğu kentlerden birisidir. Tarihi 4. yüzyıla dayanan Bizans hastaneleri zaman içinde gelişerek St. Sampson ve Pantokrator Ksenonlarıyla modern hastane kavramının habercileri olmuştur (3). Kaynaklar, 6. yüzyılda İstanbul’da 35 hastanenin varlığına işaret ediyor. İstanbul’da bugünkü Zeyrek Camii’nin bulunduğu bölgede yer alan Pantokrator, modern hastane fikrinin erken ve yetkin örneklerinden biridir (4). Burada her gün vizit ve klinik muayeneler yapılır ve gerektiği zaman hasta muayenesi için evlere gidilirdi. İstanbul’un Bizans geçmişinde hekimler, eczacılar ve diğer şifacılar önemli bir yere sahipti ve kentin farklı yerlerinde hastalıkları tedavi etmek, bedeni ve ruhu kötülüklerden korumak için çeşitli mekanlar inşa edilmişti.
İstanbul’u ele alan Osmanlılar, bir yandan Bizans tıp kurumlarını, şifa yerlerini devam ettirmeye çalışırken, diğer yandan Selçuklu geleneğinin devamı şeklinde düşünülebiecek darüşşifalar inşa etmeye başlamıştır. Fatih, Süleymaniye, Sultanahmet, Haseki ve Valide Atik Darüşşifaları şehrin önemli hastanelerindendir. İstanbul’un kozmopolit bir kent olduğunu anlamak için Osmanlı döneminde inşa edilen ve açılan hastanelere bakmak yeterlidir: Askeri hastaneler, farklı etnik ve dini topluluklara ait hastaneler, belediye hastaneleri, yabancı ülkelerin misyon hastaneleri vb.
18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başlarında tıp alanındaki gelişmeler, Osmanlı Devleti’nde ve onun gözbebeği olan payitahtı İstanbul’da da bir yenileşme ve yeni çağın ihtiyaçlarına uygun yeni kurumlar oluşturma gereğini ortaya çıkarmıştır. 14 Mart 1827 günü, ilk modern tıp okulu olan Tıphane-i Amire açılmış, 1839 yılında ise Tıphane ile Cerrahhane birleştirilerek bugünkü Galatasaray Lisesi’nin bulunduğu Enderun Mektebi, yeni tıp okuluna, tam adıyla Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şâhâne’ye mekân olmuştur (5.) Yirminci yüzyıl başında ise Tıbbiye, Haydarpaşa’da inşa edilen modern binaya taşınmıştır. Ardından yeniden Avrupa yakasına ve Çapa’ya yerleşen kurumdan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi doğmuş, günümüz İstanbul’unda ise tıp fakültelerinin sayısı 10’u geçmiştir.
İstanbul, Cumhuriyet döneminde açılan yeni hastaneler, tıp fakülteleri ve diğer sağlık kurumları ile her açıdan tıptaki gelişmelerin, yeni yöntem ve uygulamaların başkenti olmaya devam etmiştir. Günümüzde de İstanbul, yalnızca bu şehirde yaşayanlara değil; bütün bir ülkeye ve giderek farklı ülkelerden, coğrafyalardan gelenlere şifa dağıtmaktadır.
İstanbul Tıp Tarihi Sergisi başlıklı bu kitap, Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi I. sınıf öğrencilerinin, 2013 ve 2014 yılı 14 Mart Tıp Bayramı’nda sergiledikleri posterler ve metinlerden oluşmaktadır. Geleceğin hekimleri, bu araştırmalarını, Tıp Tarihi dersi kapsamında gerçekleştirdiler. İstanbul’un farklı yerlerinde, bugün de ayakta olan sağlık kuruluşlarını ziyaret ederek haklarında bilgi edindiler. Elbette bu kitapta yer alan posterlere konu alan sağlık kurumları, İstanbul’un tıp tarihi bakımından geniş birikiminin yalnızca bir kısmını oluşturuyor.
Tıp Tarihi açısından son derece zengin bu kentte, öğrencilerin tarihi öneme sahip sağlık kuruluşlarını ziyaret etmelerinin pek çok açıdan yarar sağladığını düşünüyoruz. Öğrencilerin kendi seçtikleri mekânları ziyaret ettikleri; gözlemlerini, izlenimlerini, araştırarak edindikleri bilgileri kendilerinin raporladıkları bir saha çalışması; yani Türkiye’de bir Tıp Fakültesi öğrencilerinin aynı gün ve aynı saatlerde şehrin çok farklı yerlerindeki kurumları birebir ziyaret ederek, sonuçlarını kaleme aldıkları bir araştırma ilk defa gerçekleşiyor. Öğrencilerimiz bu raporlarını birer postere çevirerek, 14 Mart Tıp Bayramı onuruna sergilediler. Bu uygulama yalnızca biz eğitimcileri değil, öğrencilerimizi karşılayan kurumların yetkililerini de oldukça heyecanlandırdı. Bazı kurumlar, ilk defa bir tıp fakültesinden öğrenci grubu ağırlamanın heyecanını; bazı kurumlar ise bizzat öğrenciler tarafından seçilip ziyaret edilmelerinin gururunu bizimle paylaştılar. Bu ziyaretlerin bir açıdan tarihsel bir kucaklaşma olduğunu gözledik. İstanbul’un çok farklı kültürlerine, topluluklarına ait kurumlarının, bütün zenginliğiyle yeni kuşaklara, geleceğin hekimlerine kucak açması hepimiz için son derece anlamlıdır. Haliç kıyısında bir Musevi hastanesinin, sur dışında Rum ve Ermeni Hastanelerinin, çocuklar için, yaşlılar için, lepralılar için, psikiyatrik hastalar, ortopedik hastalar ve daha pek çok branş için kurumsallaşmış tarihi hastanelerin veya kentin bir sokağındaki tarihi bir eczanenin varlığını öğrenmek, bizi yaşadığımız kent hakkında düşündürdüğü kadar; tıbbın farklı kültür, inanç, din ve milletlerden insanları birleştiren; ortak ve evrensel değerlerini de hissetmemize olanak sağlar.
Ülkemizde tıp tarihi eğitim ve öğretimine bir seçenek olarak düşündüğümüz bu çalışma, her şeyden çok Üniversitemiz eğitim felsefesinin bir parçasıdır. Bu nedenle ve öncelikle bizi bu uygulama konusunda destekleyen ve her tür olanağı sağlayan Üniversite Rektörümüz Prof. Dr. Ahmet Şahin’e ve Acıbadem Üniversitesi’nin değerli yöneticilerine; saha çalışmasının ortak fikir sahipleri Prof. Dr. Nadi Bakırcı ve Doç. Dr. Pınar Topsever başta olmak üzere, Üniversitemizde tıp eğitiminin planlanmasına emeği geçen tüm çalışma arkadaşlarımıza, sevgili öğrencilerimize, sağlık kurumlarında bizlere destek veren kıymetli sağlık çalışanlarına ve idarecilere çok teşekkür ederiz. Kitabın yayın aşamasında gösterdikleri titizlik, sabır ve emekleri için sevgili Aslı Yavuz ve Mesut Anuk’a ayrıca teşekkür ederiz.
İstanbul Tıp Tarihi Sergisi’nin yalnızca sahip olduğumuz zengin kültürel ve tarihsel tıp mirasını değil; aynı zamanda, hekimliğin çağlara uzanan sağaltıcı gücünü, özverili emeğini, tıbbın ve tıp kurumlarının düne ait olduğu gibi bugüne ve geleceğe de ait olduğunu duyumsatmasını diliyoruz.
Fatih Artvinli - Yeşim Işıl Ülman
Kaynaklar:
1- Doğan Kuban, İstanbul Bir Kent Tarihi, İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları, 2011.
2- Rhoads Murphey, “Ottoman Medicine and Transculturalism from the Sixteenth Through the Eighteenth Century”, Bulletin of the History of Medicine, 1992 (66): 376-403.
3- Nuran Yıldırım, İstanbul’un Sağlık Tarihi, İstanbul: Ajansfa, 2010.
4- Timoty S. Miller, The Birth of the Hospital in the Byzantine Empire, Baltimore: John Hopkins University Press, 1985.
5- Yeşim Işıl Ülman, “Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhâne’de Eğitim”, Türk Tıp Eğitiminin Önemli Adımları, (Editörler: H. Hatemi, A. Altıntaş), İstanbul: CSA Global Publishing, 2006: 71-76; Yeşim Işıl Ülman, Galatasaray Tıbbiyesi, Tıbbiye’de Modernleşmenin Başlangıcı, Bilgi Üniversitesi yay., İstanbul 2017 (baskıda).