Psödotrombositopeni: Tanısal Önemi ve Klinik Karar Sürecine Etkileri Ant Uzay , Başak Büyükkürkçü , Yıldız Okuturlar


Uzay A., Okuturlar Y.

IV. UDK - Ulusal Dahiliye Kongresi, Antalya, Türkiye, 22 - 25 Mayıs 2025, ss.186-188, (Özet Bildiri)

  • Yayın Türü: Bildiri / Özet Bildiri
  • Basıldığı Şehir: Antalya
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.186-188
  • Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Yayın No: EP-26 Psödotrombositopeni: Tanısal Önemi ve Klinik Karar Sürecine Etkileri Ant Uzay1 , Başak Büyükkürkçü2 , Yıldız Okuturlar2 1 Acıbadem Üniversitesi, Atakent Üniversite Hastanesi, Dahiliye Anabilim Dalı, Hematoloji Bilim Dalı 2 Acıbadem Üniversitesi, Atakent Üniversite Hastanesi, Dahiliye Anabilim Dalı, Giriş: Psödotrombositopeni, özellikle EDTA ile anFkoagüle edilmiş kan örneklerinde trombositlerin in vitro agregasyonu sonucu ortaya çıkan ve otomaFk kan sayım cihazlarında yanlış düşük trombosit değerlerine yol açan bir laboratuvar artefakHdır[1,2]. EDTA’ya bağımlı psödotrombositopeni, hastanın serumundaki anFplatelet anFkorların etkisiyle gelişir. Bu anFkorlar, yalnızca EDTA varlığında glikoprotein IIb/IIIa’nın konformasyonel değişime uğramasıyla açığa çıkan gizli bir anFjeni hedef alır[2,3]. Bu laboratuvar fenomeni, özellikle immün trombositopenik purpura(ITP), aplasFk anemi ve kemik iliği yetmezlik sendromları gibi ciddi hematolojik hastalıklarla karışabileceği için, doğru tanı konulması büyük önem taşımaktadır. Yanlış tanı, gereksiz trombosit transfüzyonlarına ve korFkosteroid gibi immünsüpresif tedavilerin başlanmasına yol açabilir. Bu nedenle, özellikle asemptomaFk hastalarda düşük trombosit değerleri saptandığında, psödotrombositopeni olasılığı akılda tutulmalıdır. Olgu sunumunda, psödotrombositopeni tanısının nasıl konulabileceğini, tanıda kullanılan laboratuvar yöntemlerini ve klinik yöneFmi ele almayı amaçladık. Olgu: Otuz dört yaşında kadın hasta, dış merkez ateş ve boğaz ağrısı nedeniyle başvurmuş, trombosit düzeyinin 4000 /mm3. saptanması üzerine hastane yaHşı yapılmış. Özgeçmişinde benzer bir öykü bulunmayan hastanın, iki buçuk ay önce yapılan kan tetkiklerinin normal olduğu anamnezde belirFldi. Dış merkezdeki takipleri sırasında şikayetleri ikinci günde gerilemiş ancak trombositopeni nedeniyle 80 mg/gün meFlprednizolon tedavi başlanmış. Hasta 15 gün boyunca yaHrılarak 80-250 mg/gün meFlprednizolon ile takip edilmiş ve bu sırada havuzlanmış trombosit replasmanı uygulanmış. Hasta kliniğimize başvurmadan 2 hava önce korFkosteroid dozunu tedrici azaltarak tedaviyi tamamlamış. Hastanın 3 hava boyunca trombosit düzeylerinin 4.000-20.000/ mm3 arasında seyretmesi üzerine üniversite hastanesinde hematolojiye yönlendirilmiş. Burada yapılan tetkiklerde psödotrombositopeni olduğu söylenen hasta ikinci bir görüş için taraÉmıza başvurdu. Hastadan periferik yayma ve tam kan tetkikleri alındı. Hastanın fizik muayenesinde splenomegali ,oral mukozada hemorajik bül, dermatolojik muayenesinde peteşi ve purpura saptanmadı,diğer sistem muayenesi doğaldı. Hastanın tedirgin olması nedeniyle mavi kapaklı sitratlı tüpe de örnek alındı. Yapılan analizlerde eilendiamintetraaseFk asitli (EDTA) mor tüpte trombosit değeri 9.000 10^3/uL olarak ölçülürken, mavi kapaklı sitratlı tüpte bu değerin 135.000 10^3/uL olduğu görüldü. Periferik yayma ile yapılan incelemede ise çok sayıda küme yapmış trombositlerin varlığı 187 saptandı, diğer serilerde patoloji saptanmadı. Hastanın enfeksiyon öyküsü ve trombosit kümelenmesi göz önüne alındığında, hastalığın sekonder bir süreç olabileceği düşünülerek poliklinik takibine alındı.

TarHşma: Psödotrombositopeni; klinik praFkte, tanıda zorluk geFren ancak erken fark edildiğinde gereksiz müdahalelerin, ha`a ciddi yan etkilerin önlenebileceği bir laboratuvar fenomenidir. Hastamızda başlangıçta ciddi trombositopeni düşünülerek hastane yaHşı, korFkosteroid tedavisi ve trombosit transfüzyonu uygulanmışHr. Özel merkezlerde periferik yayma imkanının kısıtlı olması nedeniyle psödotrombositopeniyi ayırt etmek amaçlı mavi kapaklı sitratlı tüpler kullanılabilir. Kısa bir süre önce trombosit düzeyi normalken üst solunum yolu enfeksiyonu sonrası bu durumun gelişmişFr. Psödotrombositopeninin tanınmaması, hastaların gereksiz olarak immünsüpresif tedaviye maruz kalmasına, yanlış hematolojik tanılar almasına ve psikolojik olarak etkilenmesine yol açmaktadır

Sonuç: Trombositopeni saptanan hafif semptomlu hastalarda özellikle klinik uyumsuzluk varsa, kanama diyatezi açısından öyküsü ve fizik muayene bulguları desteklemiyorsa tanının doğrulanması için alternaFf anFkoagülanlarla tekrar test yapılmalı ve periferik yayma değerlendirilmelidir[4]. Anahtar Kelimeler: Psödotrombositopeni, EDTA, hematoloji