Baykal A. T., Köse B.(Yürütücü)
Yükseköğretim Kurumları Destekli Proje, 2020 - 2020
Serviks,
kadın üreme organı olan vajinanın rahme açıldığı bölge olup, doğum sırası
haricinde oldukça dar bir boyun şeklinde güçlü bir kastır. Bu bölgedeki skuamöz
(yassı) epitel hücrelerin, anormal hücreler olan “kanser öncüllerine”
dönüşmesiyle, kanserleşme süreci başlar. Serviks kanseri kadınlarda en sık
görülen dördüncü kanser olup, dünya genelinde yılda yaklaşık yarım milyon
serviks kanseri tanısı konulmaktadır (WHO, 2006). 2018 yılında, dünya genelinde
311 bin kadın serviks kanserinden hayatını kaybetti (WHO, 2018). Ülkemizde ise
Sağlık Bakanlığı Kanser Dairesi verilerine göre, yılda 5000’den fazla kadına
HPV enfeksiyon tanısı konmakta ve yılda ortalama 1695 kadın serviks kanseri
tanısı almaktadır ve kadınlarda görülen en sık 10. kanser çeşididir (KDB, 2015).
Ölüm istatistik verilerine göre, ülkemizde 2018 yılında 525 kadın serviks
kanserinden dolayı hayatını kaybetmiştir (TÜİK, 2018).
Servikal
kanser, HPV enfeksiyonu kaynaklı pre-invazif lezyonları dolayısıyla, erken tanı
için son derece uygun bir kanser türüdür ve erken tanı ile tamamen tedavi
edilebilmektedir. Günümüzde erken tanı için Sağlık Bakanlığının 2007’den bu
yana yürütmekte olduğu servikal kanser tarama programı dahilinde 30-65 yaş
arası kadınlara her 5 yılda bir Pap-smear testi uygulanmaktadır. Bu test,
servikal sitoloji testi olup, jinekolojik muayene sırasında endoservikal fırça
ile alınan sürüntü örneğinin Papanicoalu boyası ile boyanıp hücrelerin ışık
mikroskobunda morfolojik olarak incelenmesine dayanır. Biasa açık bir yöntemdir
ve nitekim %50 sentisitive, %15-%70 yanlış negatif sonuç verme hızına sahiptir.
Son yıllarda her ne kadar örnek kaybını en aza indirgemek için sıvı-bazlı
yöntemler kullanılmaya başlanmış olsa da, maliyetinin yüksekliğinin yanı sıra
bu yöntemin de metodolojisi hala aynıdır.
Son 13
yıldır servikal kanserde yeni bir kanser tarama yöntemi geliştirmek üzere,
servikovajinal lavaj örneğinden kanser teşhisi için çeşitli kanserle ilişkili
moleküler biyobelirteç saptama çalışmaları yapılmaktadır. Biyobelirteç olarak belirlenmiş
bir molekülün miktarındaki değişime dayanan bu yeni tarama yöntemi, yine son
derece non-invazif, fakat daha rasyonel, nicel, dolayısıyla daha güvenilir
olacaktır. Literatürde birçok çalışmada ortak olarak bulunmuş protein yapıda potansiyel
biyobelirteçler mevcuttur. Bu potansiyel biyobelirteçlerin, faz çalışmalarına
geçebilmesi için öncelikle dünyanın farklı bölgelerinde yapılan kohort
çalışmalarıyla doğrulanması gerekmektedir. Bu çalışmadaki amaç, bu
biyobelirteçleri doğrulamak olacaktır. Bu çalışmanın çıktıları, doğrulanan
biyobelirteçler ile geliştirilecek erken tanı kiti için daha büyük bütçeli bir
Tübitak proje programına başvurulurken sunulacaktır. Acıbadem Üniversitesi ve
Acıbadem Sağlık Kuruluşları Tıbbi Araştırma Etik Kurulundan izin alındığı
takdirde, hastalar için hazırlanacak bir onam formu dahilinde, Acıbadem Maslak
Hastanesindeki hekimlerimiz aracılığıyla elde edeceğimiz örnekler ile çalışma
gerçekleştirilecektir. Pap-smear ve HPV-DNA (ve gerek görülmüşse kolposkopi)
sonuçlarına göre tespit edilmiş 10 sağlıklı, 10 düşük riskli HPV enfeksiyonunu
ifade eden LSIL, 10 yüksek riskli HPV enfeksiyonunu ifade eden HSIL ve 10 kanser
başlangıcı evreyi ifade eden CIN2-CIN3 teşhisli 20-55 yaş aralığındaki kadından
alınmış olan servikovajinal sıvı (SVS) örneklerinden, literatürdeki aday
biyobelirteçlerden seçilmiş dört proteinin her biri için ayrı ayrı için Eliza
testi yapılacaktır. Doğrulanan biyobelirteçler ile point-of-care diagnostik
kanser tarama kiti geliştirmek üzere, yüksek bütçeli Ar-Ge projesine
başvurulacaktır.